Günümüzün en önemli problemlerinden biri olan ekonomi konusunda bir şeyler söylemek tabi ki haddimize değil. Fakat İslamiyet’ in girmediği hiçbir toplumsal konu olmadığından ticaret ahlakı ile ilgili konuşmak isabetli olacaktır.
Yüce Allah (cc) Kuran-ı Kerimde birçok ayetinde ve Peygamber (as) birçok hadisi şerifinde bizlere ticaret hayatı ile ilgili emirler ve tavsiyeler vermektedir. İslam’ın toplumsal hayatta öne çıkardığı iki önemli ilke vardır. Bunlardan birincisi kul hakkı duyarlılığı, ikincisi de helal kazanç bilincidir. Bu iki kavram, iş hayatında kalite ve verimliliğin, ticari sahada da helal kazancın sağladığı kalp huzurunun kaynağı ve teminatını oluşturmaktadır. Bu iki husustaki bilinç, toplum ahlakını en iyi ölçecek ilkelerdir.
Ticari faaliyetlerin sonunda elde edilen kazancı değerli kılan çokluğu değil, bereketidir (Mâide suresi). Bereket maddi anlamda nimetin sürekliliği; manevi anlamda da mutluluktur. Bereketi veren sadece Allah’tır. Buna göre bir şeyin kalitesi çokluğundan daha değerli olduğundan meşru yoldan kazanılan az bir para gayri meşru yoldan kazanılan çok paradan daha değerlidir. Bu doğal bir kuraldır. Maide suresinde bu husus şu şekilde anlatılır: “Pis olanın çokluğu hoşuna gitse bile pis ile temiz aynı olamaz.”
Kanaat, ticaretin kendine özgü ahlaki kurallarına dayalı kazancı merkeze alması, insanın bütün benliğini saran kazanma arzusunu terbiye etmesi, kontrol altına alması, aç gözlülük etmemesi, helali ve haramı ayırması, şüpheli olanlara haram gibi davranıp onlardan uzak durması anlamındadır. Buna göre kanaat, zenginliğe karşı bir tepki değildir. Helal yoldan kazanılan ve mali yükümlülükleri (zekât, infâk) eda edilen servetten oluşan zenginlik, bir de cömertlikle taçlandırılabilirse çok güzel olacaktır. Allah, yarattıklarının rızkını üzerine almıştır (Tâhâ suresi). İnsana düşen helal yollardan rızkını aramak (Mülk suresi, Cuma suresi), bu yolda iken şeytana uyup da yasak yollara sapmamak, gerekeni yapıp gerekli tedbirleri aldıktan sonra sonucunu Allah’a bırakmaktır.
Hz. Peygamber kul hakkı duyarlılığını anlattığı hadisinde haksızlıkların helalleşme yoluyla dünyada iken halledilmesini, aksi takdirde paranın geçmediği ahiret yurdunda haksızlık yapan kişinin sevaplarıyla ödeneceğini. Özellikle ticari hayat, bu açıdan duyarlılığı gerektirmektedir. Mutaffifin suresinde, insanların önemsemediği ve peşine düşmediği basit haksızlıkların bile kayda geçtiği ve onun için büyük bir mahkeme kurularak hakların sahiplerine ulaştırılacağı açık bir şekilde anlatılır. Çünkü terazisi, dolayısıyla kazancı düzgün olmayan bir toplumun hiçbir işi düzgün gitmez. Hz. Peygamber, bir hadisinde işçinin işin, işverenin de işçinin hakkını alın teri kurumadan vermesini ister. Bunun ölçüsü de istenileni, istenildiği zaman ve istenildiği şekilde en önemlisi de içine sinecek ve gönül hoşnutluğu olacak şekilde yapmaktır (İbn Mâce). Ayrıca işçi ve işverenin içinde bulundukları olumsuzlukları avantaja çevirmemek, karşı tarafın içinde bulunduğu olumsuzluğu istismar etmemek gerekir.
Tüm bu bilgiler ışığında ticari hayatımızın muhasebesini yapacak olan yine bizleriz. Bizleri yaratanın, bizler için gönderdiği kullanım kılavuzunu dikkatli inceler ve doğru tercihler yaparsak gelecek o zaman aydınlık olacaktır.