Veli VERGİLİ

BEN DE KORONA OLDUM – Veli VERGİLİ

service

Değerli okuyucular, sevgili dostlar; Her haftaki yazılarımda konulara uygun hikayeler anlatıyordum. Bu haftaki yazımda ise gerçek bir hikaye kendi hayat hikayemi, son on beş günde yaşadıklarımı anlatıp ölüm ile yaşamın ne kadar birbirine yakın olduğunu, her türlü musibetlerde bile yüce Mevla dan umudumuzu kesmememiz gerektiğini, insanların kendi menfaatleri için başkalarının hayatını nasıl hiçe saydıklarını anlatmaya çalışacağım.

                “Dünya büyük bir tiyatro sahnesi gibidir. Herkes rolünü oynar ve rolü bitince de bu sahneyi terk eder.” demiş ünlü bir düşünür. Bir başkası ise ; ‘’Bu dünya dan geçip giderken geride sadece şu kalır:

Toprağa bir ağaç mı diktin? yoksa oradan ağaç mı söktün? Hak mı yedin hak mı dağıttın? Gönül mü kurdun gönüller mi yıktın’’ Hayat bu kadar sade ve basit işte dostlar. Mevlana’nın dediği gibi ‘’Gözünü açıyorsun doğdu diyorlar, gözünü kapatıyorsun öldü diyorlar. İşte bu göz kırpışa ömür diyorlar’’ Bu ömür tiyatrosunun gerçeğini bu iki haftada yaşadım. İki haftalık hayat hikayemin en mucizevi dönemi Kurban bayramının birinci günü başladı. Bayram namazını kılıp kurbanımızı kestikten sonra eve geldiğimde eşimin sürekli öksürmesi ve hasta hali beni tedirgin etmişti. Torunlarımın da aynı şekilde evde hastalık belirtileri göstermesi, kafamda soru işaretleri oluşturmaya başlamıştı. Acaba ev halkımız Korona mı olmuştu. Bu düşüncelerle toplanıp apar topar hastaneye gitmeye karar verdik. Oğlum çocuklarını Düzce Devlet hastanesine, ben de eşimi ve küçük kızımı Üniversite hastanesine getirdim. Eşimin daha önce olan tahlillerine baktırdık. Ben de muayene olup ,üç dört gündür boğazımın ağrıdığını söyleyip Korona testi verdim. 27 Temmuz da 3. Doz aşımı olacaktım. Kendime bir bakayım dedim. Eşimin ilaçlarını alıp Yığılca’ya evimize geldik. Bir saat sonra gelen bir haberle acı gerçeği öğrendik. Torunumun testi pozitif çıkmış, yani Korona olmuştu. Tabi bizi de bir endişe almıştı acaba bizde mi? Ertesi gün yani Kurban Bayramının ikinci günü saat on bir gibi acı haberi aldım. Evet testim pozitif di ve Korona olmuştum. Bereket eşim ve kızımın testleri negatif geldi onlarla teselli buldum. Kız kardeşimi bu kötü hatalıktan kaybedeli daha bir yıl olmamıştı. Hemen kendimi izole ettim. Sağ olsun görevliler haplarımı Akşam üstü getirdiler. Ancak beynimde derin fırtınalar oluşmaya başlamıştı. Bu dünyadaki rolüm bitiyor muydu yoksa. Kendi kendimi sorgulamaya başladım. Allah’ımın bana verdiği ömür bu kadarsa kadere rıza göstereceğiz ancak yaşamak için çaba göstermek gerekir dedim ve Akşam yemeğini yedikten sonra sekiz adet Korona hapını yuttum. Kendimi sorguladığımda bu dünyada yaptığım hizmetler, insanlara iyi ve kötü davranış ve yardımlarım, en önemlisi yetişmesinde emeği olduğum on binlerce öğrenci filim şeridi gibi gözümün önüne geldi. Tabi insan o zaman mutlu oluyor. Yetiştirdiğim o fidanların boy verip meyve vermesi emekli bir öğretmen olarak bizim en büyük mutluluğumuz teselli kaynağımız.

            Gece olup yatma vakti gelince geçen ömrümün altmış yılını gözden geçirmeye başladım. Şey Edebali nin ‘’ Ey Oğul!.. İnsanlar vardır şafak vaktinde doğar, gün batarken ölürler. Unutma ki, dünya sandığın kadar büyük değildir. Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür. Bir dem gelir bir tekmeyle dünyaları yıkacak olursun. Bir dem gelir yerdeki karıncaya mağlup olursun’’ sözlerini düşünmeye başladım. Bu küçük mikrop  Korona ya mağlup mu olacaktım. Daha beş yaşında kaybettiğm annem ve yaşayamadığım çocukluğum. Köydeki zor yıllar. İlkokul, Ortaokul, Lise yılları ve Eğitim Enstitüsü ve meslekteki o güzel yıllar. Yaylatepe , kendi köyümde. Malkara  Bayramtepe , Hebeler köylerindeki öğretmenliğim ve Yığılca Merkez ilkokulunda ve Orhangazi İlköğretim de geçen Müzik öğretmenliğim. Devamında Orhangazi, MEM, Öğretmenevi, Kırık ve AKV Cumhuriyetteki yöneticilik yıllarım ve on binlerce öğrenci. Yetiştirdiğim üç tane pırlanta evlatlarım. Kendi kendimi sorgulamaya başladığımda keşke dediğim fazla bir şey olmadığını geçmişimle gurur duymam gerektiğini düşündüm. Yusuf Hayaloğlu’ndan dinleyip çok sevdiğim; ‘’ Hayat nedir anne? Bir oyun bir masal değil mi? Kırıldı bak oyuncaklarım, Ömrüm gitti yaşamam  bitti, ‘’dizelerini hatırladım. Hayat tiyatromuz bu kadarsa kadere rıza göstermemiz gerektiğini düşündüm. Hayat tiyatromuzun provası olmadığı için her şeye hazırlıklı olmalıydık. Kız kardeşimi geçen yıl bu illetten kaybetmem bende büyük bir tedirginlik yaratıyordu. Bu korku ile uyumaya çalıştım. Bir zamanlar Ömür Göksel den şarkısını dinlediğim Ziya Osman Saba’nın Ömür şiiri aklıma geldi. ‘’Ha üç gün önce, ha beş gün sonra./Geldiğin gibi gidişin./Nereye gittiyse anan, baban,/Peşinden kardeşin./Birkaç bahar, bir o kadar Kış. Ömürdür; uzun, kısa./Ne ise göreceğin;/Kısmet ne kadarsa./Hangi yılsa o, hangi ayın hangi günü,/Saati çalınca, gelince sıran./Nasıl yaşadıysa habersiz,/Nasıl öldüyse bunca insan’’ Bunları düşünürken daldığım uykudan Sabah namazı ile uyandım. Hayatımda Yeni bir gün başlıyordu. Korona lı ilk gün.

            Yeni güne başladığımda Korona ile ilgili araştırmaya başladım.14 gün karantinada kalacaktım. Bazıları bunu yaşamayı ya da hasta birisini görmenin üzüntüsünü ve acizliğini bilmiyorlar. Yapabileceğin hiçbir şey yok. İnsanlar yürüyen bir bomba gibi muamele görüyorlar. Ev de torunlar bile beni görünce kaçıyor. Allah kimseye bunu yaşatmasın. Herkese mikrop yayan bir böcek gibi oluyor insan. Ne olursa olsun son nefesimize kadar bu hayatı yaşayacağımı düşünerek kendimi izole ettiğim odada geçmişte yaşadığım türlü olayları düşündüm. Mesleğimiz gereği bir tiyatrocu gibi hayatımızı yaşadık. Derslerde ve okulda öğrencilerimize gerçek hayatımızdaki hüzünleri, acıları hissettirmeden görevimizi yapmadık mı? Onun için aile fertlerime moral vermem gerektiğini düşündüm. Telefonla ulaşarak dik durmalarını, sağlık için mücadele etmemiz gerektiğini anlattım. Gazetedeki yazımda buna yer vermeyi kararlaştırdım. Onun için önceki haftaki  ‘’Hayatı Dolu Dolu Yaşamak’’ başlıklı yazımı bu düşüncelerle kaleme aldım. Ayakta durmalı, gerçek bir sanatçı gibi kimseye hissettirmeden yazımı yazmalıydım. Şartlar ne olursa olsun her hafta bu köşede  Alkan medya ve okuyucularıma yazma sözünü vermiştim. Kusura bakmayın bu hafta Korona oldum yazamıyorum diyemezdim. Gazetedekilere hissettirmeden yazımı yazıp gönderdim. Ama bu durumu okuyucularım ve dostlarımla paylaşmalıyım diyerek bu haftayı bekledim. Hastalığımın seyrini ve nasıl   bulaştığını  okuyucu ve dostlarla   paylaşıp ders vermek istedim. Onun için bu haftaki başlığa ‘’Ben de Korona Oldum’’ dedim. Tabi hastalığımı önceden duyan dostlar arayıp geçmiş olsun dileklerini ilettiler. Bu gün 2 Ağustos ve ben bu haftaki yazımı yazmaya başladım.

            Değerli dostlar sevgili okuyucularım; bu hastalık gerçekten çok kötü bir hastalık. Neredeyse bütün ailem bu illete yakalandı. Eşim ve ben ikici aşımızı olduğumuz halde yakalandık. Çevremizde bu virüsü yayan insanların yüzünden böyle oldu. Hem aşı olmayıp hem saklayanlar var. Onların parazit böceklerden farkı yok. Daha önceki yazılarımda komşu ve kul hakkı demiştim. Hem aşı olmayıp hem de bu virüsü saklayıp başkalarına bulaştıranlara hakkımı helal etmiyorum. Benim 3 Ağustos yani bu gün itibari ile karantina sürem bitti. Karantina da iken evimden adımımı dışarı atmadım. Tüm  hasta olanların böyle yapması lazım. Yoksa bile bile hem aşı olmayıp, hem de virüsü yayanların yurdun dört yanında ormanları yakanlardan ne farkı var. Allah’ a şükürler olsun ben hastalığı hafif olarak atlatıyorum. Bunun için önce Allah’a şükrediyor ,sonra   bedava aşı olmamızı sağlayan devletimize şükranlarımı sunuyorum. Lütfen hafife almayıp aşımızı olalım. Hijyen kurallarına uyup takdiri Allah’a bırakalım. Bu Virüsü benim gibi  nasıl kaptığını bile bilmeyen ve yaşam savaşı veren COVID hastalarının insan olduğunu unutmayalım. COVID hastası olan ailelere anlayış gösterip, yabancı böcek gibi davranmayalım. Benim komşularımın yaptığı gibi hasta olanlara yardım edip destek olalım.  Evet, hayat bir sahne dedik. Tiyatro sahnesinin sonunda almak istediğimiz ödül, eğer alkışlanmak ise, bunu hak edecek şekilde yaşamalıyız.  Mutluluk; hem yenilgiyi hem de zaferi alkışlamakla mümkündür. Çok şükür ben ve ailem bu gün itibari ile Korona yı atlattık  sayılır. Unutmayın ki hayat bir tiyatro sahnesi ise; herkes kendi rolünü oynar. Bir şeylerin düzelmesini istiyorsanız önce kendi rolünüzü iyi oynayın. Komşu ve kul hakkını düşünüp başkalarının yaşam hakkını lütfen tehlikeye atmayın. Aşınızı olup tedavinizi ihmal etmeyin. En büyük duam Allah düşmanımıza bile bu hastalığı vermesin. Hayatı dolu dolu yaşayın. Hayat korkunun bittiği yerde başlar.Sağlıkla, dostça kalın. ,  Hoşca kalın…….

Veli VERGİLİ    :     v.vergili59@hotmail.com      :                     Tel :05064189664

3675 kez okundu.

BEN DE KORONA OLDUM – Veli VERGİLİ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Yığılcanın Sesi Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Reklam